Kolay günler zor günler

Kolay günler zor günler

Türkiye gibi gündemin hızla değiştiği bir ülkede güncel kalmak zor. Hele haftada bir yazıyorsanız daha da zor. Cuma günü katılacağım bir toplantı var Diyarbakır’da. Katılacağım diyorum, zira okuduğunuz bu yazıyı Cuma sabahı teslim ediyorum. Siz bu satırları okurken ben o toplantının izlenimlerini bir sonraki yazı için derliyor olacağım. Türkiyenin Açılan Kilidi: Çözüm Süreci adını taşıyor bu çalıştay. Ak Parti Ar-Ge Başkanlığı bu tür beyin fırtınalarını sürdürüyor. Siyaset, medya, sivil toplum ve yerel yönetimlerden katılımcıları derin tartışmalar bekliyor.

Her zorluğun arkasından gelen bir kolaylık var anlayışına sahibiz biz. İnanç manzumemiz böyle söylüyor. Çözüm süreci zorluklarla dolu. Fakat parlak gelecek için buna mecburuz. Bu tür sorunların çözümünde liderlerin kararlılığı çok önemli. Bu anlamda Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gösterdiği akılcı duruş, çözüm sürecinin sağlıklı ilerlemesinde başta gelen faktörlerden biri. Herkes biliyor ki sürecin siyasi riski çok büyük. Zaten liderlik vasfı da böyle durumlarda öne çıkıyor.

İrlanda barış sürecinde de liderlerin katkısı çok olmuş. Tony Blair masaya oturmuş ancak pek çok güçlüğü göğüsleyerek. Bugün ulaşılan nokta neredeyse Onun kararlılığı sayesinde mümkün olmuş. Bir takım gizli görüşmeleri sızdırarak barış sürecini Ak Parti aleyhine kullanmak isteyenlerin emellerini de Ak Parti ve Hükümetin kararlılığı boşa çıkardı. Süreç ilerledikçe yeni alanlar ortaya çıkmaya başladı. Sivil toplumun katkısı biraz daha belirgin hale geldi. Her şeyden önce cesaret arttı. Ben İstanbul’daki Kürtlerin yanlışlara itiraz etmesini beklerken Diyarbakır’da annelerin feryadı ve ciğer yakıcı çığlığı duyuldu. Bu bizim gibi güya okumuş takımına ders niteliğinde değil mi?  Çocukları bazı örgütlerce kaçırılan anneler yalnız Diyarbakır’da değil Türkiye’nin her yerinde seslerini yükseltebilecek bir ortam buldular. Annelerin gözyaşıyla bezenmiş bekleyişleri şiddete başvurmadan da taleplerin dile getirilebileceğinin çok çarpıcı bir örneği. Diyarbakır Belediyesi bu annelerin sesini kısmaya çalışarak büyük bir fırsatı heba etti. Oysa onlara kucak açsaydı barış yolunda atılmış güzel bir adımdan söz ediyor olurduk bugün. Belediye Başkanının bu sivil girişimden ne kadar rahatsız  olduğu ortada. Annelerin verdiği bu iyi örnek yanında kaygı verici olanlar da var. Yol keserek güya karakollara mani olacaklarını sananların barıştan şüphesi var demek ki… Yol kesenlerin otonom gruplar olduğu ve Abdullah Öcalan’a bile itiraz ettiklerine ilişkin kürt siyasetçilerince bize iletilmiş kaygıları da buraya not olarak düşelim. Ne olursa olsun, bu zor günleri parlak bir gelecek yolunda çekilmiş bir demet çile olarak barış defterine kaydedebiliriz.

Zorluk ve kolaylık barış sürecinden ibaret değil elbette. Cumhurbaşkanlığı seçimi, Ak Parti’nin gireceği yeni evre ve 2015 seçimleri zorlukları ve fırsatları bir arada sunuyor bize. Beşir Atalay’ın bir hafta önce dile getirdiği hususların bu zorluk ve kolaylıklarla doğrudan ilgisi var. Beşir Beyin dile getirdiği Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan birlikteliği zorlukları kolaya tahvil etmenin en kısa yolu olsa gerek. Konuştuğum çok sayıda milletvekili, kanaat önderi, medya mensubu ve en önemlisi halkın sağduyusu bu istikameti gösteriyor. Farklı bir çözüm arayışı, dev bir uçağı uçarak kolayca varacağı yere otoyoldan tekerlekler üzerinde götürmeye benziyor.

Bir arkadaşım Beşir Beyin mülahazalarından birine takılmış. “Abdullah Bey’i ikna etmek önemli ama Tayyip Beyi ikna etmek de bir o kadar önemli” dedi bana. Bir şey daha söyledi. “Bu iki yol arkadaşı oturup hangi hukuki statü içinde bir arada çalışabileceklerini müzakere etmeliler. Hatta yanlarında iki de müşahit bulunmalı.”

Şimdiye kadar Ak Partinin zorlandığı durumların çoğunda Abdullah Bey’le Tayyip Bey hep akılcı çözümü seçtler. Ak Parti döneminin bu kadar başarılı olmasının altında yatan sır bu mu dersiniz? Tayyip Beyin, kendisi Cumhurbaşkanı olduktan sonra, Ak Parti’nin maruz kalabileceği tehlikeleri düşünmediğini söyleyebilir miyiz? Bizim kaç yazıdır burada dile getirmeye çalıştığımız hususları Abdullah Gül ya da Tayyip Erdoğan göz ardı etmiş olabilir mi? Her neyse, durumun farkına varan yakın çevre bu  birlikteliği temin için yoğun bir faaliyetin içerisine girmek üzere diyelim ve bekleyelim.

Dedik ya, bu zor günler geçecek. Arkasında kolaylık ve rahmet var. Ben “Gel gidelim bahçeye, toplanacak güller var” türküsünü şimdiden seslendirmeye başlasam mı?

Join the discussion