Kaygılar, endişeler, ümitler…

Kaygılar, endişeler, ümitler…

FETÖ’nün Türkiye’ye yaptığı kötülük hesaba gelmez. Bize öğretilenlere göre iyilik yapanların amel defteri kıyamete dek kapanmaz. Peki, kötülük yapanların amel defteri de kapanmaz desek abartmış olur muyuz? Bunların kötülüğe ilişkin amel defteri kıyamete dek açık kalacak gibi duruyor.

FETÖ ile mücadele eden ve hakka ve hukuka riayet edenlerin iyiliğe ilişkin amel defteri de kıyamete dek açık kalacak. Ama hak ve hukuka riayet vurgusunu unutmamak lazım. Burada hakkın ve hukukun nasıl tayin edilmesi gerektiği her kişi ya da kurumun sübjektif kararlarına bırakılırsa kul hakkına tecavüz gibi bir hal çıkar ortaya. Bunun vebali çok ağır olur.  Mazlumların âhını alanların âkıbeti hayırla neticelenmez.

Son kararname ile atılan elli bin civarındaki insanı FETÖ’cü ilan etmek hak ve hukukla bağdaşmaz. Geçmişte bu hainlerin hayır gibi görünen bazı faaliyetlerine destek olan ve onlarla bazı insani münasebetler kuran iyi niyetli insanları düşman gibi görmek Türkiye’ye bilerek kasteden bir üst aklın(!) eseri olabilir ancak. Bunları ben geçmişte bu alçakların hemen hiçbir faaliyetlerine bilerek katılmamış biri olarak söylüyorum. Sadece iki örnek: İzmir bunların merkezi sayılır. Türkçe olimpiyatlarını da İzmir’de yapmayı severler. İşte ben İzmir Milletvekilliği yaptığım halde hiçbir Türkçe Olimpiyatına katılmadım. Bizim milletvekilleri arasında çok sayıda arkadaşımızı yurt dışına geziye götürdüler okulları gezdirmek bahanesiyle. Bana teklif dahi etme cesaretini bulamadılar.

Ortaya çıkacak sıkıntılara bir önceki “Fırsatlar ve zorluklar” başlıklı yazıda şöyle işaret etmiştim:“En büyük problem hukuk sistemimizde gibi duruyor. FETÖ Türkiye’yi olağanüstü hale mecbur etti. Buradan kaynaklanan hataların ilerde başımıza dert açmaması için dikkatli olmak mecburiyeti var. Elbette bir ayıklanma ihtiyacı var. Bunu yapalım.  Ama uygulamaların yaratacağı tedirginliği asgariye indirmek için de olağanüstü bir gayret lazım. Bugünkü uygulamaların yarın ortaya çıkaracağı sosyal problemleri nasıl göz ardı edebiliriz…”

Bu tehlikeye dikkat çekenler çok. Ben ikisini söyleyeyim size: Biri Ömer Dinçer’e ait. Habertürk’te 1 Ağustos tarihli “Darbe sürecinde gözden kaçanlar” başlıklı yazıda bakın neler söylüyor: “Cemaate farklı gerekçelerle yardım eden ve sempati besleyen herkesi suçlu kabul etmek, aşırı bir genelleme olur. Eğer böyle yapılırsa, sadece sivil ve özel kurumlara değil, birçok resmi kuruma, oda ve birlik yöneticisine de hesap sormak gerekir. Vaktiyle hükümetin verdiği desteklerin, konudan uzak vatandaşlara ve işadamlarına referans oluşturduğu unutulmamalıdır.”

Diğer bir uyarı Fehmi Koru’nun kaleminden çıkmış gün yüzüne. 3 Eylül tarihli “Suçu işleyenin üzerine gidelim ama yanlış uygulamalarla canavarlar üretmeyelim” başlıklı yazıdan: “O gece yaşananlar gerçekten dehşet vericiydi. Hem bir daha öyle bir oldu-bitti yaşamamamız için, hem de aldıkları canların hesabının sorulması için, ‘darbe’ planlayan, uygulamaya koyan, fâilleri arkalayan ve talimatlarla yönlendiren kişilerin yargı önüne çıkarılması ve ‘suçlu’ bulunanların en ağır cezalara çarptırılması gerekir./ Ancak öylesine hâin bir saldırıya karışmış, destek vermiş, onaylamış olanların sayısının yüz binlere vardığını nasıl düşünebiliriz?/ Mantıklı geliyor mu böyle bir şey size?/ Bir ülke içerisinde, bu kadar çok sayıda insan, bulaşık kumpasçı, gözü dönmüş kâtil, yanlışların savunucusu olabilir mi?/ Şu anda peşlerine düşülen insanlar arasında, değişik sebeplerle arkasına takıldıkları kişilerin ‘FETÖ’ örgütüne dönüştüğünü ve yaptıklarını görünce, onlara lânetler yağdırmaya başlamış, ne olup bittiğini anladıkları ilk andan itibaren onlarla aralarına derhal mesafe koymuş pek çok kişi var./ Listeler geniş tutuldukça ve ‘Paralel ile mücadele’ adıyla yürütülen süreç AK Parti’yi TV ekranlarında en aklı başında biçimde savunan İdris Şahin’i, babası ve dayısı AK Parti câmiası nezdinde saygın ve övünç kaynağı isimler olan Hülya’nın eşini de içine alacak kadar ileri götürüldükçe, mücadele zayıflar, sonuç almak güçleşir.”

Detaya girmeyeyim ama Ahmet Taşgetiren’in “FETÖ’cü tasfiyesi: Mağduriyetler” başlıklı yazısı ile Serbestiyet internet sitesinde Cengiz Kapmaz ve Alper Görmüş’ün yazılarını da dikkat çekici bulduğumu söyleyeyim.

Elli bin kişiyi kamu görevinden atmanın ortaya çıkaracağı bazı sorunlar olabileceğini yukarda söylemiştim. Bunlardan birine bir arkadaşım espriyle karışık işaret etti. Ona göre FETÖ vesilesiyle muhafazakâr insanlar kamudan uzaklaştırılıyormuş, gün ateist ve Kemalistlerin günüymüş.

Son kararname aile olarak bizi de üzdü. Zaten 28 Şubat mağduru olan kızım, FETÖ ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan, enerji yönetimi konusunda Amerika’da parlak bir master yapan eşinin görevden uzaklaştırılmasıyla bir kere daha sarsıldı. “Gücüme giden kendi insanımızın bize bu muameleyi layık görmesi. Bu kadar da özensizlik olmaz ki…” derken sel olan gözyaşlarını bizden saklamanın imkânsızlığıyla kıvranıyordu. Nasıl kıvranmasın ki eşinin kurumunda Tayyip Bey için FETÖ ağzıyla ‘firavun’ diyerek gezenlere bir şey olmuyor, eşi ise hiçbir bağlantısı olmadığı halde işini kaybediyordu. Ben de Yahya Kemal’in şiirini biraz değiştirerek okudum: “Artarak gönlümün karanlığı her saniyede/ Bir felaketli sabah oldu bizim bu hânede.” 

Özensizlik sadece kararnamede değil. Bu sütunlarda zaman zaman yazıları çıkan Çankırı eski milletvekili İdris Şahin de elleri kelepçelenerek gözaltına alındı. Kıymetini bilmediler ama Ak Parti’nin en parlak hukukçularından biriydi. Milletvekili olmadığı halde hukuki konularda Ak Parti adına konuşmak ona düşüyordu televizyonlarda. Hakkındaki iddiaların yedi sekiz yıl öncesine dair Çankırı’daki bir ticari ilişkiden çıktığını tahmin ediyorum. Bilgisine başvurularak sonuçlandırılacak bir konu için İdris Şahin’in eline kelepçe vurmak eskilerin tabiriyle kast-ı mahsusa alâmetleri taşımıyor mu? İdris Beyin FETÖ ile bir ilişkisi olduğunu düşünmek bile akıllara zarar olsa gerek.

Bir başka özensizlik Kanal35 televizyonu üzerinde ortaya çıktı. FETÖ lehinde tek bir yayını olmayan bu televizyonun kapatılması akıl kârı değildi. Bunun hikâyesini başka bir yazıda ele alalım.

Kaygılar ve endişeler çok, ümitlerimizi de yeşertecek adımlara ihtiyaç var…

Join the discussion