Abdullah Gül Müze ve Kütüphanesi

Abdullah Gül Müze ve Kütüphanesi

Kayserililerin hafızasında iki tesisin çok belirgin bir yeri vardır. Biri “Tayyare Fabrikası”, diğeri “Sümer Bez Fabrikası”. Tayyare Fabrikası eski fonksiyonunu yitirdi ama Hava İkmal ve Bakım Merkezi olarak devam ediyor. Sümer Bez Fabrikası ise 65 yıl sürdürdüğü üretime yeni teknolojiye ayak uyduramadığı için 1999 yılında son verdi ve kapılar kilitlendi.

Sümer Bez Fabrikası geniş bir araziye sahip. Rusların kurduğu Fabrika, 1935’de üretime geçmiş. 2000’den fazla çalışanı varmış vaktiyle. Abdullah Gül Üniversitesine tahsis edilmeden önce bakımsızlıktan perişan haldeydi. Makinalar hurdaya çıkmıştı.

gul

Abdullah Beyin gayretiyle hem Üniversite çok iyi bir kampüse sahip oldu, hem de Sümer arazisi değerlendirilmiş oldu. Eğer bu tahsis yapılmasaydı, arazi ya etrafındakiler gibi 15-20 katlı apartmanlarla dolacak ya da alışveriş merkezi çılgınlığının yeni bir örneği olacaktı.

Yenisini yapmak eskisini adam etmekten kolaydır derler. Bu bir ölçüde doğru olsa bile tarihi bir mekânı aslına olabildiğince sadık kalarak kullanılabilir hale getirmenin kültürel anlamda ne kadar değerli olduğu ancak bu kampüs gezilerek anlaşılabilir.

Abdullah Gül, gittiği birçok yerde Cumhurbaşkanlığı yapmış kişiler adına kurulan müzeleri gördükçe “niye bizde de olmasın” diyordu. Bu fikir zaman içinde olgunlaştı. Müze, hem kendisinin hem Türkiye siyasi tarihinin bir arada sunulacağı bir anlayışla tanzim edilebilirdi. Bunu kendisi bana şöyle ifade etti: “Müzeyi, aynı zamanda bir siyasi tarih müzesi olarak da düşündüm. Müzeyi gezenler, Cumhuriyetin başından bugüne kadar, kompakt diyebileceğim bir Türkiye tarihini kısa sürede burada görebilsinler istedim. Acı tatlı günlerimizi, başarılarımızı, sıkıntılarımız görsünler. Müzede daha sonra da benimle ilgili bölümler var. Benim siyasetçi olarak, devlet adamı olarak, cumhurbaşkanı, hükümet üyesi olarak bulunduğum olaylar ve o dönemle ilgili hatıralar sergileniyor. Aynı zamanda benim siyaset tarzımı, öne çıkardığım konuları, yaptığım konuşmalarda dikkat çektiğim hususları ve liderlik yaptığım değerleri de bu müze özel olarak sunsun istedim.”

gul1

Müzeye girenler önce Abdullah Gül’ün doğumuna ilişkin bilgileri görüyorlar ama hemen o bilgilerin üstünde 1950’nin siyasi olaylarını da izliyorlar. “Yeter! Söz milletindir” ibaresini bir Demokrat Parti Afişinde görenler Abdullah Gül’ü izlerken dönemin siyasi olaylarını da takip imkânı buluyorlar. Okul dönemi, gençliği, lise çağları boyunca ilerledikçe Türkiye’de ne olup bittiği de size eşlik ediyor. ‘Aynı zamanda bir siyasi tarih müzesi’ derken kastedilen de bu. Buna bir şey daha ekliyor Abdullah Bey: “Her ne kadar benim ismimi taşıyorsa da bu müze aslında hepimizin hatıralarını yansıtıyor.”

Gül’ün fikri oluşumunu sağlayan Kayseri’deki ortamı, lise yıllarında Necip Fazıl’la çektirdiği fotoğrafı, üniversiteye adım atışını izleyen herkes biraz da kendini izlemiş gibi oluyor. Üniversite yıllarındaki faaliyetleri, ilk siyasi tecrübeleri, öğrenci hareketlerindeki liderlik becerisi, mezuniyeti, İngiltere günleri, Sakarya’daki hocalık anıları,  12 Eylül, evlilik ve günlerce süren gözaltı dönemi ziyaretçilere neler neler anlatıyor. Cidde’de bulunan İslam Kalkınma Bankası’ndaki çalışma hayatı, Abdullah Gül’e hem İslam Dünyasının ne halde olduğunu iyice anlama fırsatı veriyor hem de İngiltere’deki özgürlük ortamının yaratıcı gücünü İslam Dünyasında nasıl gerçekleştirebiliriz diye kafa yormasına sebep oluyor. Bir yaz tatilinin 1991 seçimlerinde Refah Partisi’nden milletvekili olmasıyla sonuçlanacağını kimse beklemiyordu belki. Olan oldu ve siyasetteki uzun ve başarılı yolculuğun ilk adımları böylece ortaya çıktı. Refah Partisinde yeni bir ses olarak görüldü. Koalisyon, Başbakan Yardımcılığı, 28 Şubat gibi olayları Abdullah Gül’ün siyasi macerasıyla birlikte izlemek bu müzenin ana konseptlerinden biri. Fazilet Partisindeki adaylık yarışı ve Ak Partinin kuruluşuna kadar giden zincir artık bugünün gençlerinin de hayatında yer eden olayların başlangıcını oluşturuyor. Başbakanlık, dışişleri bakanlığı, reformlar, AB gayretleri ve Cumhurbaşkanlığı… Bunların bütün detaylarıyla ve elbette hadiselere bakış açısıyla müzede ortaya konulduğunu görmek mümkün.

gul2

Müzenin bundan sonraki bölümünde üç ana başlık altında Abdullah Gül’ün faaliyetlerini ve yukarda değindiğimiz siyaset tarzını, öne çıkardığı konuları, yaptığı konuşmalarda dikkat çektiği hususları ve liderlik yaptığı değerleri izleme imkânı var. Bu üç ana başlık “İstikrarın Köprüsü”, “Uluslararası Bir Köprü” ve “Vatandaşlar Arasında Bir Köprü” başlıklarıyla sunuluyor. Türkiye’deki reformlar ve ekonomik gelişmeler, uluslararası temaslarının Türkiye’ye kazandırdığı saygınlık, vatandaşlarla kucaklaşması bu başlıklar altında ve nefis fotoğraflar eşliğinde sunuluyor. Bunları az bulacaklar için de bir çare düşünülmüş. Her bölümü oturup karşıdan izleyerek tablet bilgisayarlardan çok daha detaylı bilgilere ulaşmak mümkün oluyor. Müze içerisindeki televizyon ekranlarından da pek çok ilave bilgiye ulaşma kolaylığı sağlanmış durumda.

Ben ne kadar anlatmaya çalışsam da bu müzeyi görmeden olmaz diyorum. Nisan ayından itibaren halka açılıyor müze. Hem o zamana kadar 15 Temmuz olayları da Abdullah Gül’ün bakış açısıyla müzede kendine yer bulmuş olacak.

“Abdullah Gül Müze ve Kütüphanesi”… Müze tamam, kütüphaneden ne haber diyeceksiniz… Abdullah Bey kütüphaneyi müzenin olmazsa olmazı olarak görüyor. Kendi kitaplarını burada topladığı gibi pek çok kitap da satın alınıyor. Hediye kitaplar da var elbette. Geniş bir Sosyal Bilimler Kütüphanesi oluşturmak için nasıl canla başla gayret ettiğinin canlı şahidiyim ben. Şu anda 18 bin kitap var Kütüphanede. Gittikçe genişliyor. Yalnız basılı malzeme değil görsel malzeme de var. E-kitap, kütüphanenin çok önem verdiği bir yöntem. Kütüphanenin Türkiye ve dünyanın önemli kütüphanelerine erişimi de mümkün kılınıyor.

gul3

Müze ve Kütüphane aslında Cumhurbaşkanlığı bünyesinde. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığının Beştepe Külliyesinde inşa edilmekte olan devasa kütüphaneye erişimi de mümkün olacak. Kısacası şu anda bile Kütüphanenin altı milyon kitaba erişimi sağanmış durumda. Sümer Bez Fabrikasının ne kadar iyi değerlendirildiğine iyi bir örnek teşkil ediyor bu Kütüphane. Sümer Kampüsü içinde Abdullah Gül Üniversitesinin ayrı bir kütüphanesi olduğunu da burada not edelim.

Şimdi biraz resmi açılış töreninden söz etmemiz lazım. Dediğim gibi müze ve kütüphanenin resmi adı “Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül Müze ve Kütüphanesi”. Hukuki alt yapısı çok önceden oluşturulan bu Müzenin açılışına başta Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan olmak üzere yurt içinden ve dışından pek çok katılan oldu. Aslında müze 24 Temmuz’da açılacaktı ve organizasyonu 15 Temmuz şehidi Erol Olçok yapacaktı. Fakat 15 Temmuz ihaneti açılışı geciktirdi. Yine de çok katılan vardı. Dışardan gelen misafirler arasında Afganistan eski Devlet Başkanı Hamid Karzai, Oxford İslami Çalışmalar Merkezi Başkanı Farhan Nizami, Arnavutluk eski Devlet Başkanı Bamir Topi, Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Bakir İzzetbegoviç, AB Komisyonu eski üyesi Günther Verheugen, Almanya eski Şansölyesi  Gerhard Schröder, Yunanistan eski Başbakanı George Papandreou, AP eski milletvekili Andreas Gross, Sırbistan eski Devlet Başkanı Boris Tadiç, Pakistan Pencab Eyaleti Başbakanı Şahbaz Şerif; Türkmenistan Bilimler Akademisi Başkanı Mered Aşırbayev, Katar Emirinin Kardeşi Şeyh Thani Hamad bin Hamad Al Thani, vardı.

Başbakanımız Binali Yıldırım hem katıldı toplantıya hem de güzel bir konuşma yaptı. Abdullah Beyin siyaset, üniversite, iş dünyası ve diğer kesimlerden pek çok dostu gelmişti açılışa. Ahmet ve Sare Davutoğlu, Bülent Arınç, Cemil Çiçek, Ali Babacan, Beşir Atalay, Hulusi Akar, Mehmet Özhaseki, Rıfat Hisarcıklıoğlu, Hüseyin Çelik, Salih Kapusuz, Ali Coşkun, Erol Cebeci, Süleyman Gündüz, Murat Mercan, Erdoğan Özegen, Tuğrul Yemişçi, Kemalettin Köktürk, Salih ve Nursuna Memecan, Afif Demirkıran, Ahmet İnal ve daha pek çok kimseyi gördüm ben. Faruk Bayrak ve Tevhid Karakaya ise zaten İstanbul’dan gelirken katılmışlardı Abdullah Beye. Törenden sonra konuşurken Abdullah Bey gelen arkadaşlarla bizzat ilgilenememekten dolayı üzüldüğünü söyledi. Müze gezisinde ve yemek işlerinde bazı aksamalardan dolayı sıkıldığını anlamamak imkânsızdı.

gul4

Törenin ilk konuşmasını Müzenin Küratörü Prof. Hasan Bülent Kahraman yaptı ve müze fikrinin hangi anlayışla realize edildiğini anlattı. Hasan Bey ertesi günkü “Abdullah Gül Müzesi” başlıklı yazısında da bunları özetledi. Başbakan Binali Yıldırım “biz 15 yıldır millet iradesini vesayet odaklarına karşı korumak için mücadelemizden hiçbir şey yitirmedik. Diğer yandan da, aziz milletimizin hayallerini gerçeğe dönüştürmenin gayreti içerisinde olduk. Bugün bu süreçte Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Erdoğan ve Sayın Abdullah Gül karşı duruşlarıyla bu mücadeleye en büyük katkıyı vermişlerdir, Allah kendilerinden razı olsun” dedi.

Daha sonra Abdullah Gül konuştu. Benim kendisinden yukarda aktardığım müze fikrini ve müzeden beklentilerini sıraladı. Her zamanki nezaketi içinde katılanlara ve emeği geçenlere teşekkür etti. Abdullah Beyin konuşmasına ve törenden fotoğraflara da abdullahgul.gen.tr adresinden ulaşmak mümkün.

Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, çok özlü ve güzel bir konuşma yaptı. “Abdullah Gül ile dava arkadaşlığımız 60’ların sonuna, siyaset arkadaşlığımız 90’ların başına kadar uzanır” dedi Tayyip Bey. Daha sonra birlikte verdikleri mücadeleyi anlattı. Abdulah Gül’ü “Bilimsel çalışmalarının yanında, kültür ve medeniyet hayatımıza dair okumalarıyla adeta ayaklı bir kütüphane olarak biliyoruz” diye övdü. Tayyip Erdoğan “Ak Parti’yle geçen 14 yıl Türkiye’nin tarihinin en büyük değişimlerini, dönüşümlerini, gelişmelerini yaşadığı bir dönem oldu. Bugün 2023 hedeflerine sahipsek, hedeflerimize ulaşmak için ümit varsa, bu geçtiğimiz 14 yıldaki başarılarımız sayesindedir. Artık bu dönemin ilk Başbakanı, sonra Dışişleri Bakanı, son olarak da Cumhurbaşkanı olarak tüm başarıların altında imzası olan kardeşlerimizden bir tanesidir Abdullah Bey. Kendisine, ülkemize ve milletimize yaptığı hizmetler için şükranlarımı sunuyorum” diyerek tamamladı konuşmasını.

Abdullah Bey, müze ve kütüphane gençlerle dolsun istiyor. Onların buradan alacakları çok ders var diye düşünüyor. Geleceğin siyasetçileri burayı gezsinler, görsünler istiyor.

Bana göre bu müze hesap vermenin bir başka şekli. Milletin verdiği emanet nasıl ve hangi yolda kullanılmış, burada görüyoruz. Yarınlara bugünden seslenmek bu olsa gerek. Kimlerle düşüp kalkmış, kimlerle çalışmış, işbirliği yaptıkları kimlermiş, dostlarını kimlerden seçmiş diye merak edenler olursa yarınlarda, cevabı bu müzede…

Müze ve kütüphane bu hale geldi ama ne emeklerle… Türkiye gibi iş yapmanın bir hayli zor olduğu, insanla uğraşmanın hayli yıpratıcı olduğu bir ülkede böyle bir eserin ortaya çıkması kolay olmadı. Hayrünnisa Hanımın titizliği, Macit Gül Beyin sabrı ve iş bitiriciliği, Kayseri Belediyelerinin her zorluğu aşmak için sergilediği azim, Cumhurbaşkanlığının formaliteleri yenmek için gösterdiği anlayış, Abdullah Gül Üniversitesini Destekleme Vakfı’nın ve başkanı Mustafa Çıkrıkçıoğlu’nun destekleri, Ethem Doğan’ın koşuşturması unutulur gibi değil.

Abdullah Gül Üniversitesi de Müze ve Kütüphane kadar Abdullah Beye tatlı yorgunluklar veriyor. Bu Üniversitenin sıra dışı olmasını sağlamak için olağanüstü bir çaba harcıyor. Ben bir gün bu Üniversiteyi de anlatmayı kuruyorum.

 

Join the discussion