‘Şehir ve Medeniyet’

‘Şehir ve Medeniyet’

Şehir ve Medeniyet’, Recep Garip’in 2016 yılında çıkan kitabının adı.

Ülkemizin gecekondu diye bir meselesi vardı. Vardı dediğime bakmayın, hâlâ var. Bu çetin meselenin nasıl ortaya çıktığını izah babında çok yazılıp çizildi. İşin o tarafına girecek değilim. Ortada bir gerçek var: Bu sorunu toplum olarak vaktinde teşhis edemedik ve çözümler üretemedik. Hükümetlerimiz, belediyelerimiz, siyasilerimiz, üniversitelerimiz, aydınlarımız, mimar ve mühendislerimiz, sosyologlarımız, velhasıl toplumun her kesimi bu devasa sorunun ortaya çıkmasında pay sahibi.

Şimdi benzer bir sorunla yüz yüzeyiz. Bugün biz nasıl gecekondu sorununun altından kalkamayanlara söyleniyorsak yarının çocukları da bize öfkelenecekler ve hiçbir hesaba kitaba dayanmayan vahşi yapılaşma sebebiyle bizi suçlayacaklar… Bazıları bu durumu anlatırken ‘vahşi şehirleşme’, ‘kötü şehirleşme’ gibi içinde ‘şehirleşme’ geçen ifadeler kullanıyorlar. Buna itirazım var. Zira ‘şehirleşme’ ya da ‘şehir’ kelimesinin müspet manasıyla, anlatılmaya çalışılan berbat durum arasında açık bir tenakuz var. O sebeple ‘şehirleşme’ yerine ‘yapılaşma’ tabirini daha yerinde buluyorum.

Dün konut ihtiyacı olan ve köylerden şehirlere akın eden insanlara alt yapısı hazır arsa gösteremeyen zihniyet, bugün trafiği, iklimi, çevreyi ve sağlığı tehdit eden çok katlı vahşi yapılaşmaya çare üretemiyor. Rant kaygısı her türlü insani kaygıdan daha baskın çıkıyor. Geçtiğimiz hafta sonu Ataköy ve Bakırköy sahilinden geçerken leb-i derya gökdelenlere gözüm bir daha takıldı ve o manzara çerçevesinde basit gözüken birçok sorunun içinden niçin çıkamadığımızı düşünmeden edemedim. TOKİ’yi düşündüm. Sosyal konut ihtiyacını karşılama düşüncesi doğruydu. Fakat bunu yaparken aşırıya gidince ortaya çirkinlikler çıktı. Bursa’daki TOKİ konutları çok yerde bu yanlışlığın bariz örneği olarak anlatılıyor. Aslında Bursa’da yaşadığım bir hüzün var ki ne zaman Bursa’dan söz açılsa beni içten içe yakar. Bir gün Ulu Camii civarında gördüğüm bir Belediye reklam panosundaki “Bursa bir Avrupa şehridir” ibaresi kopup giden  “her şeyi tutan bir şey” için acı bir izah getiriyordu.

Beni bu konuya Recep Garip’in “Şehir ve Medeniyet” adlı kitabı sevk etti. Turgut Cansever, “şehir, medeniyetin tezahür ettiği yerdir” diye anlatır Beşir Ayvazoğlu ile yaptığı bir konuşmada. “Şiir ve Medeniyet” ve “Edebiyat ve Medeniyet” adlı kitapları da bulunan Recep Garip, gıpta edilecek özelliklere sahip. Hem şair hem iyi bir ressam… “Medeniyet” onun çok önem verdiği kavramlardan birisi. Necip Fazıl Üstadın “Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey” diye ifade ettiği hususun medeniyet kavramı etrafında düşünülmesi gerektiğinin farkında olan Recep Garip hala yazıyor, çiziyor, şehirden şehire gezip konuşuyor. Kayseri merkezli İncir Yayıncılıktan 2016 yılında çıkan bu üç kitabını medeniyet kavramı etrafında şekillendiriyor Recep Garip. Onun dayandığı ilkelerin ne kadar sağlam olduğunu görmek insanı heyecanlandırıyor. Yeni bir medeniyet inşası için çarpan yürekler, bu üç kitapta aradıklarından fazlasını bulacaklardır. Mecliste Adana milletvekili olarak da görev yaptığı için yeni bir medeniyetin çok sütunlu olması gerektiğini de anlatmış oluyor bize Recep Garip. Ben bu üç kitapla yatıp kalktım bir zamandır. Seriye, “İnsan ve Medeniyet” ve “Tasavvuf ve Medeniyet” adlı kitaplar da dâhil olmuş.

Ak Parti birçok şeyi başardı. Reformlar yaptı. Bunları saydığımı kabul edin. Başaramadığı şeyler de var. Ama sebep daha çok toplumun bu konulardaki eksikliği olsa gerek. Eğitim ve şehirleşme sadece iki örnek.

Bahar geldi. Bu dev yapılar baharı gizliyor bizden. Çocuklarımız çiçek böcek görmeden büyüyorlar. Tabiatla içli dışlı olanlardaki incelik, nezahet ve nezaket günümüzün neslinde yerini hoyratlığa ve bencilliğe bırakıyor.

Şehircilik günümüzün aktüel konuları arasında…

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Ocak ayında ana teması “Şehircilikte Yeni Vizyon” olan bir “Şehircilik Şûrası” düzenledi. Şubat ve Mart aylarında bu şûranın ikinci ve üçüncü çalışma toplantısı yapıldı. Buralardan ne sonuçlar çıkacak, bilmiyorum. Geç kaldığımız muhakkak değil mi? Şehirlerimizi insanı göz ardı eden çirkin yapılarla donattıktan sonra mı düşünmeliydik bunları. Aslında 2009 yılında bir Kentleşme Şûrası yapılmış. Orada ne kararlar alınmış olabilir sizce? Galiba bugünkü vahşi yapılaşma o gün de göz ardı edilmiş.

Bakanlığın “Çevre, İnsan ve Şehir” adlı bir dergisi var.

Kayseri Belediyesi, “Düşünen Şehir” adıyla içeriği fevkalade dolgun, şehirciliği bir medeniyet arayışının unsurları arasında addeden güzel bir dergi çıkarıyor. İstanbul Esenler Belediyesi, “Şehir ve Düşünce” adıyla çıkardığı dergiyi sanırım devam ettiriyor.

fgf

Denemelerden oluşan “Şehir ve Medeniyet” kitabının ilk yazısı “Medeniyetin oluşması için şehirlere ihtiyaç vardır” cümlesiyle başlıyor. Her şeyin başında insan olduğunu bilen Recep Garip, bunu, “imar işleriyle, iç imar arasında da bir bağ kurulabilir./ … insanın inşası ile şehrin inşası arasında da böylesine bir bağın, yenilenmenin, şehirleşmenin belirginleştiğini ve birbirinden ayrılmaz anlamlar taşıdığını söyleyebiliriz” cümlesiyle dile getiriyor, s. 22. Şehirlerin de bir dili var diyor Recep Garip. “Kimi şehirler insanı sıkar, kimi şehirler insana huzur verir. Bazıları maddenin hükümranlığıyla sizi karşılarken, kimileri de geçmişin izleriyle, ayak sesleriyle, tarihî yapılarıyla, metafizik boyutuyla sarıverir insan ruhunu”, s. 45. Kendisi de çok yönlü bir sanatçı olan Recep Garip, “İlimsiz, irfansız, sanatsız, edebiyatsız, medeniyet inşa edilemez” dedikten sonra ilave ediyor: “Yerli klasikleri okumadan ve onlardan faydalanmadan batı klasiklerini okuyor olmamız hem zihin, hem şuur hem de entelektüel kayba uğratır bizi”, s.111.

Şeyh Galib’in hüznü var gibi geldi bana Recep Garip’de. Yazılarında da şiirlerinde de. Onun bir şiirinden aldığım şu mısralar sanki özlediği medeniyete kavuşmak için gösterdiği gayreti anlatıyor: “Senin içindi bütün düşlerim/ Bütün yapıp ettiğim şeyler senin içindi/ Şiirlerim sanaydı, ağıtlarım sana”, s166.

Bu yazıyı Recep Garip’in sık okuduğunu düşündüğüm Necip Fazıl’ın şu şiiriyle bitirelim: “Garip geldik gideriz rafa koy evi barkı!/ Tek, dudaktan dudağa geçsin ölümsüz şarkı…”

Join the discussion