AB İlerleme Raporu

AB İlerleme Raporu

Avrupa Birliği Komisyonu, aday ülkeler için, her yıl, AB müktesebatına uyum açısından bir değerlendirme raporu yayınlıyor. “Türkiye’nin 2011 Yılı İlerleme Raporu” da hafta içinde açıklandı.

Türkiye’deki bir yıllık reform sürecini ve gelişmeleri değerlendiren raporun kaleme alınış tarzında sorunlar var. Bir konudaki rapora, o konuya olumlu mu olumsuz mu bakıldığı, nasıl bir yaklaşım kullanıldığı da yansır. İlerleme raporunun, AB standartlarının yakalanması açısından, Türkiye’nin büyük potansiyelini göz ardı ettiği anlaşılıyor. Bunu, İlerleme Raporu’nu Türkiye’nin bir yıllık fotoğrafının çekilmesi olarak niteleyen Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış da dile getirdi: “… (rapor) genellikle objektif ve dengeli olmaya çalışmakla beraber, kullanılan fotoğraf makinesinin eski bir model olduğu ve artık lenslerinin değiştirilme vaktinin geldiği anlaşılmaktadır.”

Türkiye’nin Avrupa Birliği yolundaki gayretlerinin iki tarafı var. Bunlardan birincisi, müzakere fasıllarının resmen açılması, bu fasıllarla ilgili çalışmaların tamamlanması ve gerekli koşullar sağlandıktan sonra fasılların kapanmasıdır. Şu anda bu noktada bir tıkanma yaşıyoruz. Bazı fasılları, Avrupa Birliği, Rumlar’a havaalanlarımızı ve limanlarımızı açmadığımız için engelliyor, bazı fasılları Fransa tam üyeliğe giden fasıllar olarak gördüğü için engelliyor, bazı fasılları da Rumlar bildiğimiz sebeplerle engelliyor.

İşin ikinci tarafı şu: Avrupa Birliği’ne girmeyi biz kendimiz için istiyoruz, AB ülkeleri için değil. AB standartlarını da, genel olarak, şimdiye kadarki bütün medeniyetlerin süzgecinden geçmiş ve doğruluğu denenmiş, bu medeniyetlerin ortak değerleri olarak ele alıyoruz. O halde bize düşen bu standartları yakalamaktır. Müzakere fasıllarının açılıp açılmamasından bağımsız olarak bu çalışmaları yürütmek zorundayız. Şimdi yapılan da budur. Avrupa Birliği Bakanlığı hem AB ile olan ilişkileri yürütüyor, hem de AB standartlarını yakalamamız için yapılması gerekenleri ortaya koyuyor. Bu ifadelerden şu anlam çıkmamalıdır: “AB ile ilişkilere boş verelim, biz kendi işimize bakalım.” Böyle bir anlam çıkmamalıdır, zira AB içinde olmak kendimizi sürekli denetime tabi tutmaktır. Denetim mekanizması olmadan bir sürecin sürekliliğini sağlamak mümkün olmayabilir.

Raporun tamamını ele almaya bu yazının hacmi izin vermiyor. Yine de önemli bazı noktaları sayabiliriz.

Anayasa çalışmaları raporda önemli bir yer tutuyor. Bu çalışmalara geniş katılım arzusu dile getiriliyor. Türkiye’nin reform konusundaki kararlılığının mihenk noktası olmaya doğru giden yeni Anayasa için hazırlık komisyonunun kurulmuş olmasının ne kadar önemli olduğu da böylece ortaya çıkmış bulunuyor.

2010 Anayasa Referandumu ile başlayan süreçte HSYK ve Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin değişikliklerin Katılım Ortaklığı Belgesi’ndeki taleplere uygunluğu da önemle not edilmektedir.

Sivil-asker ilişkilerinde sivil denetim bakımından alınan yolun önemi vurgulanmakta, ancak bu konuda yapılması gereken başka hususlar olduğunun da altı çizilmektedir.

Sayıştay kanunu ile askeri harcamaların sivil denetim altına alınmış olması yeterli olmayan ama gerekli bir adım olarak nitelendirilmektedir.

Vakıflar Kanunu’nda yapılan son değişiklikle azınlıklar konusundaki irade ortaya konmuşken hala azınlık haklarının sorunlu gösterilmesi Raporun çarpık yanlarından biri olarak ortada durmaktadır.

İfade özgürlüğü alanındaki sıkıntılardan söz eden raporun gözaltındaki gazeteciler meselesine takıldığı anlaşılmaktadır. Oysa 70 civarında olduğu söylenen bu gazetecilerden sadece dördü, gazetecilik faaliyeti denebilecek suçlardan dolayı gözaltındadır. Kaldı ki o dört kişiye isnat edilen suç da terör örgütü propagandasıdır. Balyoz ve Ergenekon davaları da hukukun üstünlüğü açısından ele alınıp önemli bulunmakta ancak uzun tutukluluk süreleri ve bazı mahkeme safahatı açısından irdelenmektedir.

Rapor Türkiye’nin dış politikadaki atılımlarını sitayişkâr bir üslupla değerlendirmektedir.

Ekonomik kriterler açısından yapılan değerlendirme bir hayli detaylıdır. Genellikle olumlu ilerlemelerden bahseden rapor, yine de kırılgan bir yapıya işaret etmektedir. Bu konuyu bir başka yazıda ele almak ve Avrupa’da ortaya çıkan kriz ortamıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor.

Müktesebat Uyumu olarak 33 faslın 31’inde çeşitli seviyelerde ilerleme sağlandığı not edilmekte, ilerleme sağlanamayan tek fasıl olarak “İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi” gösterilmekte, “İşçilerin Serbest Dolaşımı” faslındaki ilerlemenin çok az olduğu belirtilmektedir.

Bu yazıyı “Türkiye’nin tek hedefi AB’ye tam katılımdır” diyerek bitirelim.

http://www.stargazete.com/egebolgesi/avrupa-birligi-komisyonu-aday-ulkeler-icin-her-yil-ab-muktesebatina-uyum-acisindan-bir-degerlendirme-raporu-yayinliyor-haber-390254.htm

Join the discussion