Başbakan Tayyip Erdoğan terör sorununu çözmekte kararlı. Çok uzun zamandır ülkemizi uğraştıran bu beladan kurtulma umudu, toplumun her kesiminde zirveye ulaşmış durumda. Başbakanın attığı adımlar Türkiye içinde olduğu kadar Türkiye dışında da heyecanla karşılanıyor.
Terör konusunda Avrupa’nın takındığı ikircikli tutum da eleştiri konusu olmaya devam ediyor. Özgürlük adı altında bazı AB ülkelerinin terör örgütlerine müsamaha gösterdiğini biliyoruz.
TBMM ile AB’nin ortaklaşa yürüttüğü Değişim ve Diyalog çalışması kapsamında, 16-17 Şubat’ta Antalya’da düzenlenen Terör Sempozyumu ilginç tartışmalara sahne oldu. “Toplantıya katılan Avrupalıların aklında, Antalya’dan ayrılırken ne kalmalı” diye kurguladığım açış konuşmasında şunlara vurgu yaptım. Bir: AB ülkeleri, özgürlük adı altında terör örgütlerinin Avrupa ülkelerini insan ve para kaynağı olarak kullanmasına zemin hazırlıyor.. İki: PKK Türkiye’de bizim çocuklarımızı kurşunla, Avrupa’da sizin çocuklarınızı uyuşturucuyla öldürüyor. Uyuşturucu satarak büyük bir mali kaynağa sahip oluyor. Üç: El-Kaideyle gösterilen hassasiyet PKK karşısında kayboluyor.
Açılışta AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Jean-Maurice Ripert de konuştu. AB’nin özgürlük-güvenlik kaygılarını aktardı. Reformlarda Türkiye’nin arkasında olduklarını belirtti.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı olarak bu toplantıda önemli açıklamalar yaptı. Türkiye’nin özgürlükler açısından geldiği noktayı özetledi. Özgürlük –güvenlik dengesini sağlamak için gösterilen hassasiyeti bir kere daha vurgulama ihtiyacı hissetti. Biraz da AB ülkelerine terör konusunda Türkiye’ye destek olmakta gösterdikleri cimrilik dolayısıyla üstü kapalı da olsa sitemlerini aktardı.
Açılıştan sonraki ilk oturumun başkanı Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu idi. Avrupa’dan gelenlerin zaten pek çoğunu tanıyordu. Muammer Türker, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri olarak birçok konuya dokundu. Türkiye’nin, 1984’ten 2002’ye kadar PKK’yı terörist örgütler listesine alması için AB’yi zorladığını anlattı ve ‘ancak 2002’de AB bunu kabul etti’ dedi.
Toplantının önemli simalarından biri olan AB Terörle Mücadele Koordinatörü Gilles De Kerchove, ‘terör suçuyla mücadelede özel bir hukukun varlığından kaçınmak gerekir’ dedi. Biraz bizim terörle Mücadele Kanununu kastediyor gibiydi. Türkiye’nin iadesini istediği kişilerle ilgili bilgi eksikliğinden söz etti, somut deliller gerekir dedi. Muammer Türker, bu iddiayı gerçekçi bulmadığını söyledi daha sonra bana. Kerchove, AB’nin 2009’dan beri PKK’ya daha agresif bir bakışı olduğunu söyledi. Avrupa’da pek çok kişinin terörizmi finanse ettikleri gerekçesiyle tutuklandığını anlattı. Fakat biliyoruz ki, tutuklamalar, ancak PKK Fransızlardan da para toplamaya başlayınca düştü dostlarımızın aklına.
Oturum bitince Kerchove’yle ayaküstü sohbet ettik. ‘Kişisel verilerin korunması kanunu ile dördüncü yargı paketi çıkarsa çok rahat edersiniz’ dedi. Bu paket içinde terör tanımı önemliymiş. Şiddeti açıkça öven ve propagandasını yapanlarla herhangi bir konuda fikrini açıklayanlar arasında ayırım yapmak şartmış. Kerchove’ye ‘bunlara bir de Anayasa değişikliğini ilave edelim mi’ dedim. ‘Belki en önemlisi bu’ dedi.
İkinci günün ilk konuşmasını Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik yaptı. ‘Terör, insanların birlikte yaşama iradesine ve sosyal barışa yönelik bir tehdittir’ dedi. ‘Teröre karşı demokrasilerin dayanışmasına ihtiyaç vardır’ diye ekledi. Bir de çok temel bir anlayışı vurguladı: 2002’den sonra 11 Eylül etkisiyle bütün dünya güvenlik kaygısına düşmüşken Türkiye özgürlük kaygısına düştü.
TBMM İnsan Hakları Komisyonunun Terör Alt Komisyonu Başkanı Naci Bostancı, ‘terör zayıfların silahıdır’ dedi ve ‘terörle mücadele, demokratikleşme ile birlikte yürütülmeli’ diye ekledi.
Etyen Mahçupyan’ın, ‘medya toplumu demokratikleştirici davranmıyor, otoriterliğe yöneltiyor’ dediği konuşması da çok ilginçti.
Akdeniz Üniversitesinden Doç. Dr. Nurdan Akıner, vefat eden kuzeni için İzmir’e gitmeyi erteleyerek sempozyumda konuşma yapmayı, verdiği sözün bir gereği olarak yorumladı.