Kudüs, sergi, dergi ve kongre

Kudüs, sergi, dergi ve kongre

Kararname

Hadi kavgayı demeyeyim ama çekişmeyi ve kutuplaşmayı seviyoruz. Son kararnamenin sebep olduğu tartışma bunu açıkça ortaya koyuyor. Kararnamenin maksadını 15 Temmuz ihaneti sırasında canları pahasına hainlere müdahale eden sivillerin korunması olarak açıklayanlar var. Buna itiraz eden yok ve olamaz. Fakat kararnamenin kâğıda dökülmüş hali bazı riskler içeriyor. “15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemler …” ifadesi istismara müsait. Zira bu ülkede geçmişte kendini devleti korumakla vazifeli sanan kendini bilmezler çok oldu. Çorum ve Kahramanmaraş olaylarını, kanlı pazarları, faili meçhul cinayetleri unutmayalım. Keşke maksadı açıkça ifade eden ve daha sonra bu hükümlere sığınarak olmadık işlere kalkışanlara kalkan olabilecek ifadelerden arınmış bir metin üzerinde çalışılabilseydi. Bu arzuyu dile getiren herkesi tahkir ve tahfif etmek ve ‘ona buna söz düştü’ diye yaftalamak ancak kendi iradesiyle karar veremeyenlerin ve başkalarının ağzına bakanların işi olsa gerek. Biz FETÖ’cülere iradelerini başka yere teslim ettiler diye kızmıyor muyduk?

Kudüs Sergisi

Kararname bir kutuplaşmaya yol açtı ama Kudüs herkesi ortak bir hedefte buluşturdu. Boş yere mübarek Kudüs demiyoruz yani… İslam İşbirliği Teşkilatının İstanbul toplantısında alınan kararlar ve akabinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ortaya çıkan sonuç, Filistin’de bundan sonraki hedefin iki devletli çözümü zorlamak olduğunu açıkça gösteriyor. Benim burada çıkan “Kudüs’e sahip çıkmak… Nasıl?” başlıklı yazımın varmak istediği hedeflerden biriydi bu.

Birleşmiş Milletler kararı iki devletli çözüme uluslararası camianın şu sıralar makul yaklaşacağını gösteriyor. Trump’tan beklemek akıl kârı değil belki ama dünya barışına dair en ufak bir kaygısı olan için Filistin’i ilk sıraya koymak bir zarurettir. Trump sadece elçiliği Kudüs’e taşımayı değil beraberinde iki devletli çözümü de gündeme taşısaydı dünya barışına önemli bir katkı yapmış olurdu. Fakat heyhat…

Kudüs bilincini diri tutmak gerekiyor, hem içerde hem dışarda. Çok yönlü bir sanatçı olan Süleyman Gündüz işte bu gayeyle sergiler açıyor, konferanslar veriyor, sohbet programlarına katılıyor, fotoğraf çekiyor, film yapıyor, Kudüs seyahatlerinde rehberlik ediyor ve en önemlisi Kudüs diye yanıyor.

Bir hafta önce Beyoğlu Belediyesi’ndeki “Kudüs: Ey Hüzünler Şehri”  adlı fotoğraf sergisi davetini aldığımda kendi kendime “ben bu sergiyi gezeceğim” dedim. Açılışa yetişme imkânım yoktu, ama iki gün sonra da olsa oradaydım. Hem de bir cumartesi günü. Süleyman Beyi aradım ve ben sergideyim dedim. Bir gruba fotoğrafçılık dersi veriyormuş o sırada. Biraz sonra aradı, bekle geliyorum dedi. Zahmet etme, şart değil dediysem de dinlemedi. Beraber gezdik sergiyi. Her bir fotoğrafın hikâyesini, ne zaman çektiğini, fotoğrafta bir portre varsa onun kim olduğunu, nasıl dostluklar kurduğunu o anlattı, eşim ve ben dinledik. Anlatırken hangi duygularla yüklü olduğunu anlayabiliyor, içinin nasıl yandığını hissedebiliyor, dün fotoğrafını çektiği bir yerin yarın İsrail tarafından yıkılmış olması ihtimali karşısında için için ağladığını duyabiliyordum. Serginin kitapçığını benim için imzaladı ve “Kudüs’te buluşmak dileğiyle” diye de bir not düştü. O halde ilk fırsatta onun kılavuzluğu altında bir Kudüs gezisi bana da şart oldu.

Sergiyi görmenizi isterim. Kubbetüssahra ve Mescid-i Aksa’nın çeşitli yönlerden ve iç mekânlarından alınmış çok sayıda fotoğrafı var. Bu mübarek yerlerin farklı tekniklerle çekilmiş fotoğrafları hem bir duyarlılığı hem de özeni yansıtıyor. Kudüs sokakları ve Kudüs insanları… O kadar iyi bir araya getirilmiş ki insan dönüp dönüp bir daha bakıyor. Sergide “Elem Yolu” da Gözyaşı Kilisesi de var. Kıyame ve Doğuş Kilisesi, ağlama duvarı da sergide yerini almış. Tam 500 yıl süren Osmanlı Dönemi barışın, huzurun ve bir arada yaşamanın sembolü. Sonra felaket günleri… Bir fotoğraf Süleyman Beyi çok etkilemiş… Halilürrahman Camiinin merdivenlerini tırmanan o ihtiyar…

Ben de bir şey sordum Süleyman Beye… Kudüs manzaralarını yan yana koymuşlar sergide. Fakat Kubbetüssahra fotoğrafı hizayı kaybetmiş ve aşağı sarkmış. Belli ki bilerek böyle yerleştirilmiş. Bunu anlamaya çalışırken Süleyman Bey güldü. Onu kaldırıp yerli yerine oturtacak bir Selahaddin bekliyoruz dedi.

Dönüp geriye bakınca okuduğum Filistin konulu kitaplar için imkân olsa da bir daha elime alsam dedim.   12 Eylül 2012’de şunları yazmışım: “Filistin meselesini anlamak için okunacak çok kitap var. Bunlardan biri Edward Said‘in Yersiz Yurtsuz adlı otobiyografisi. Sultan Murad’ın torunlarından Kenize Murad‘ın Toprağımızın Kokusu adlı iç yakıcı kitabını da ihmal etmeyelim. Cahit Koytak, Lübnanlı şair Halil Cibran‘ın “The Prophet” adlı eserini yine nefis bir Türkçe ve âhenkle “Tanrı Elçisi” adıyla sunmuştu bize. Kapı Yayınlarından çıkan ve “Nebi” alt başlığını taşıyan bu şiirlerden de bir bölüm okuyalım ve Halil Cibran’ın nasıl derin bir yaramıza parmak bastığını görelim: “Güzel olan’a sahip misiniz,/ kusursuz olan’a sahip misiniz?/ Kalbi, ağaçtan ya da taştan oyulmuş,/ bir biçim verilmiş şeylerden, yerlerden alıp/ kutsal dağa tırmandıran Güzel’e,/ Kusursuz’a sahip misiniz?/ Deyin bana, bunlar var mı evlerinizde?/ Yoksa sahip olduğunuz refah mı sadece?/ Refaha ulaşma şehveti mi sadece?/ Bu sinsi şey ki, eve bir konuk olarak girer,/ sonra evin sahibi olur,/ sonra evin rabbi, evin efendisi…”

Bir hafta sonraki yazıda bir ilaveye ihtiyaç hâsıl olmuş ve 20 Eylül 2014’de şu satırlara yer vermişim: “Geçen haftaki yazıda verdiğim Filistin meselesine ilişkin kitapları yeterli bulmayan dostlarım oldu. Ben de okuduğum dört kitabı sunuyorum size. Hepsi de roman tadında. Doğudan Uzakta, Amin Maalouf’un romanı. 3 Mart 2013 tarihli yazıda bu kitaptan söz etmiştim. Gilbert Sinoué  Yasemin Kokusu’nda, Sandy Tolan Limon Ağacı’nda önce birlikte yaşayanların sonraları ne hale geldiğini anlatıyor.  Ayşe Karabat’ın Kudüs’ün Gönüllü Sürgünleri adlı romanı sizi ağlatabilir, benden söylemesi.”

Burada Amin Maalouf’un kitabından vaktiyle bir yazıda yaptığım bir alıntıyı tekrar etmek istiyorum: “Çok dikkate şayan değerlendirmeleri var Yazarın. “Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı durmadan artıyor” yargısına ihtiyatlı yaklaşmak gerekir belki, çünkü ‘din’ derken bu kavrama nasıl bir içerik yüklediğini tam olarak bilmiyoruz. Fakat “Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davrananlar…”  (s.242) cümlesini okuyunca siz de irkilmez misiniz?”

Şu sıralar masamda Edward Said’le yapılan söyleşilerden oluşan “Kültür ve Direniş” adlı kitap var.

Süleyman Gündüz, Filistin’in acısını derinden hisseden bir mümin. Onu Yeryüzü Doktorları bünyesinde sadece Filistin’de değil tüm mazlum coğrafyalarda izlemek mümkün. Bütün bu tecrübelerin özünü o, “Dünya Barışının zembereği Kudüs’te kuruludur” diyerek özetliyor. Sergi 31 Ocak’ta kapanıyor, acele edin derim.

Beyoğlu Belediyesi ve Başkan Ahmet Misbah Demircan da tebrik ve teşekkürü hak ediyor. Altı ay önceden kararlaştırılmış bu sergi için “Sonsuz Bir Mukaddime: Kudüs” başlıklı yazısı Sergi Kitapçığında yer alıyor Ahmet Misbah Beyin.

Dergi ve Kongre

Dil ve Edebiyat Derneği’nin Kongresi vardı geçtiğimiz hafta sonu. Dernek Başkanı Ekrem Erdem, konuşmakla kalmıyor, konuştukları hayata geçsin diye çırpınıyor. Bunun için kurdu Dil ve Edebiyat Derneğini. Bana da kuruculardan biri olma şerefini bahşetti.

Divan Başkanlığını Atilla Koç’un yaptığı Kongredeki konuşmalar iç açıcıydı. Ekrem Bey dilin önemini vurguladı her zamanki gibi, Türkçe’nin gelişmesi için yapılması gerekenleri saydı bir bir. Zaten bu fikirlerini “Bizimki Türkçe Sevdası” adıyla kitaplaştırmış ve ben de bir tanıtım yazısıyla düşüncelerimi ifade etmiştim. Yeni dönemde görev alanları başta Üzeyir İlbak olmak üzere tebrik ediyor hayırlı olsun diyorum.

Derneğin çıkardığı Dil ve Edebiyat Dergisinin 108’inci sayısı elime yeni ulaştı. Bu sayının özel dosyası da Kudüs’e tahsis edilmiş. 2014 Ağustos sayısında verdiği  “Gazze Risalesi” kitapçığı, Şair Cahit Koytak’ın Gazze’li Yusuf’a ve Telaviv’li Josef’e yazdığı şiir mektuplardan oluşuyordu.

Türkiye’de edebiyat dergisi çıkarmak kolay iş değil. Varlık, Türk Edebiyatı, Dergâh, Yedi İklim, Hece gibi dergiler uzun yıllardır yayınlanıyor, hepsi de tebriki hak ediyor elbette. Dil ve Edebiyat’a da uzun ömürler temenni edelim.

Dil ve Edebiyat Derneği bir de akademik dünyaya hitap eden hakemli bir Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi yayınlıyor. Bunun da önemli bir fonksiyonu olacağı açık.

Derneğin pek çok şehirde şubeleri var. Bu şubelerdeki faaliyetler çokça söz ettiğimiz kültür ve sanat zaafımızın giderilmesine önemli katkılar yapma potansiyeline sahip.

Kudüs… Peygamberler şehri, Peygamberler diyarı… Allah’ın sevgilisinin nazar ettiği mübarek şehir…

 

Join the discussion