Hukuk sisteminin verdiği güvence yoksa…

Hukuk sisteminin verdiği güvence yoksa…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Türkiye’de faaliyet gösteren ABD’li şirketlerin temsilcileriyle bir araya geldi. Abdülkadir Selvi’nin bazı gözlemler aktardığı bu toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yapmıştı. Konuşmanın metni ya da video kaydı Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde mevcut değil. Başka bir kaynakta bulduğum yaklaşık iki dakikalık video kaydı ise oradaki havayı yansıtmaktan uzak ve Cumhurbaşkanının konuşmasından kısa bir bölüm ihtiva ediyor.  Toplantıyı iyi yansıtmaya çalışan haberler de vardı.

Bu toplantı ilginç bir noktayı öne çıkardı. Video kaydında ve medyaya yansıyan diğer haberlerde Cumhurbaşkanının reform vurgusu öne çıkarken Abdülkadir Selvi’nin yazısında Cumhurbaşkanının şahsi kefaleti öne çıkarılmış. Ben Selvi’nin niçin hukuk sistemimizin kefaletini değil de Cumhurbaşkanının şahsi kefaletini önemsediğini anlayabilirim O bir gazeteci ve Cumhurbaşkanının, sistemin önünde olmasını önemsemek zorunda hissediyor kendisini. Bir nokta daha: Selvi’nin vurgusu kısa video kaydında ve medyadaki diğer haberlerde yok. Oralarda yok olması Cumhurbaşkanının bu sözleri söylemediği şeklinde yorumlanamaz elbette, ama yok.

Şimdi önce Cumhurbaşkanının konuşmasına  ilişkin haberde, reform vurgusu da bulunan kısmı okuyalım:

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin son 16 yılda ekonomi, ticaret ve yatırımlarda yazdığı başarı hikâyesinin gerisinde yatan sırrın reformlar konusundaki kararlılıkları olduğuna işaret ederek, “Şu hususu dikkatinize getirmekte fayda görüyorum, bizim için reformlar tek seferlik bir uygulama olmadı ve olmayacaktır. Aksine reformları devamlı ve dinamik bir süreç olarak görüyoruz. Değişen şartlara, ihtiyaçlara ve sınamalara göre gerekli düzenlemeleri yapmayı sürdüreceğiz. Yatırım ortamını iyileştirmek için yaptığımız düzenlemeleri sizlerden gelen ve geri bildirim önerilerini dikkate alarak gerçekleştiriyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

CB Erdoğan konuşmasının devamında “kapımız size açık olmaya her zaman devam edecektir” diyor.

Görüldüğü gibi Cumhurbaşkanının reformlar konusunda bir kaygısı var. Elbette reform ile kastedilenin ne olduğunu buradan tam olarak kestirmek mümkün değil. Sanırım Tayyip Bey daha çok ekonomik olanlardan söz ediyor. Oysa bizim çok acil bir hukuk reformuna ihtiyacımız var. En azından hukuk anlayışının reforme edilmeye ihtiyacı var. Bu yanlış hukuk anlayışı Abdülkadir Selvi’de de kendini belli ediyor. Şu satırlar onun yazısından.

Erdoğan toplantının sonunda şirket temsilcilerine çok önemli bir güvence veriyor: “Kendinizi ülkenizde hissedin. Sıkıntılı olduğunuzda ben buradayım” diyor.

Selvi’nin yazısının bu bölümünün başlığı da “Erdoğan’ın güvencesi” şeklinde.

Şunu bilhassa vurgulamak zorundayız. Eğer verilen güvence kaynağını hukuk sisteminden almıyorsa ayaklar yere sağlam basmıyor demektir. Üstelik hukuk sistemini yorumlayan anlayışın kökeninde kul hakkı, helal, haram, adalet mefhumları yer etmemişse ne yapsanız boştur. Eğer böyle bir tarzdan yoksun olduğumuz hissi mesela yatırımcılarda galip hale gelirse işimiz gerçekten zor demektir. Amerikalı yatırımcıların da şahsi güvencelerden çok hukuk ve yönetim sisteminin ve kanunlarla örülmüş bir yapının vereceği güvencelere itibar edeceğini bilmek için uzman olmaya gerek yoktur…

Anladığım kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan bir zamanların reformcu hükümetine olan özlemini dile getiriyor. Mevcut halin, hem hukuk sisteminde hem yönetim sisteminde yapısal reformlara olan ihtiyacı derinden derine hissettirdiği çok açık…

Bugün piyasaların en önemli ihtiyacı güven duygusudur. Dövizdeki dalgalanma güven duygusunun zedelenmesi sonucu ortaya çıkmıyor mu? Türk Lirasına güven sarsıldığı için insanlar her sabah dolar ne oldu telaşına düşüyor. Türk Lirası üzerinde uzun sürecek bir tereddüdün siyasi ve ekonomik kaos yaratmasından endişe edenler hiç de az değil.

Yatırım ortamının iyileştirilmesine ilişkin yeni düzenlemeler de yapılıyor. TC vatandaşlığı için gerekli maddi şartlarda önemli indirimlere gidiliyor. Ancak ben, birisi çıksa da, “bunlardan daha önemli olan hukuki güvencelerdir” dese diye bekliyorum. Unutmayalım, burası çok, hem de çok önemli… Asıl önemli olan burası… Yoksa bu boş hayale boş mu vermeliyim. Ne diyordu Nedim: “Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dilber, Nedim/ Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana”

Avrupa Birliği içinde olmakla bu hukuki güvenceler neredeyse kendiliğinden sağlanmış olacaktı. Mülkiyet hakkını zedeleyen anlamsız tasarruflara yer olmayacaktı. Hükümetin AB ile ilişkileri canlandırmak istemesinin altında ne var, doğrusu tam anlayabilmiş değilim… Cumhurbaşkanımızın Almanya temasları belki bu önemli noktaya da sarahat kazandırır.

FETÖ ile mücadele edelim derken aynı zihniyetin birçok alanda tezahür ettiğini görmek ne kadar üzücü… Hak hukuk tanımayan bir güruhu tasfiyenin ne kadar gerekli olduğunu izaha hacet yok. Fakat bunu yaparken ortaya çıkan hak hukuk ihlalleri de tahammül edilir gibi değil. Üstelik bunlar istisna değil, kiminle konuşsanız size bu konularda anlatacak bir hikâyesi olduğunu görüyorsunuz.

Hukuken öngörülebilir bir ülke olmak için şahsi kefalete değil hukuki güvenceye istinat etmek gerektiğine dair anlayış hücrelerimizin ta derinliklerine nüfuz etmeli…

Join the discussion