Her şeyin başı ahlâk…

Her şeyin başı ahlâk…

Hassas kulaklar son günlerde SPK etrafında dönen yolsuzluk dedikoduları ile çınlıyor. Ama sanılmasın ki iddialar SPK ile sınırlı. Devletin bir kurumunda bu kadar ayyuka çıkmış yanlışlıklar varsa diğer kurumlarında da vardır. Önceden SPK’da görev yapmış bir dostuma sordum, “Ortaya saçılan bu iddialar doğru mu” dedim. Bana kısaca “fazlası var” dedi. Bir şey daha sordum. “Bu yolsuzluk iddiaları SPK ile sınırlı mı? Yoksa başka yerlere de uzanıyor mu sence” dedim. Güldü. Bir ara konuşurken ‘artık hem SPK hem BDDK da mercek altına alınmalı’ dedik.

İşin içine siyasetçilerin de karışmış olması ‘siyasetin tek limanı ahlaktır’ şeklindeki, bir zamanlar çok kullanılan bir sloganı hatırlattı bana. Türkiye’de bunun hayata geçtiğini maalesef izleyemedik. Bundan sonra görür müyüz, şüpheliyim. Tek liman olma hususiyeti sadece siyaset için değil pek çok alan için de geçerli olmalı. Tabii siyasetteki durum neyse diğer alanlardaki de üç aşağı beş yukarı aynı.

Ahlak için bir kategorizasyon mümkün mü, bilmiyorum. Aklımıza gelenleri sayabiliriz. Ticari ahlak, siyasi ahlak, akademik ahlak, entelektüel ahlak… Sonuncusunu genellikle fikir namus ve haysiyeti diye niteleyenler de var. Hepsi birbirine bağlı.

Aslında konuyu ahlak diye ele alsak daha iyi olacak galiba. Peki bu alanı nasıl düzenleyeceğiz. Kişilerin inisiyatifine bırakıldığı zaman ortaya çıkan durumu görüyoruz. Herkesin kendine göre bir ahlak anlayışı beliriyor.

Ahlaksızlık enflasyona sebep oluyor. Enflasyon da ahlaksızlığı körüklüyor. Çünkü enflasyon ileriye dönük planlar yapmaya engeldir. Böyle olunca kuralsızlık hâkim olur ve herkes tutturabildiğine ticari alanı düzenlemeye kalkar. Sonuç kaostur. Artık bir hortum vardır havada ve önüne geleni içine çeker ve yok eder. Enflasyon ciddiye alınmıyor diyenlerin dikkat çekmek istedikleri tehlike budur.

Bir zamanlar Avrupa Birliği diye bir amacımız vardı. Onu çoktan gerilerde bıraktık. Avrupa Birliği insanların her türlü faaliyetini düzenleyen kurallar getiriyordu. Sermaye Piyasası da elbet bunların içindeydi. İhale mevzuatını düzenliyordu. Muhasebenin nasıl yapılacağına dair hükümler vardı. Vergi konularında kimse gelişigüzel hükümler koymasın diye prensipler vazediyordu. Borsayı düzenliyordu. Şeffaflığı ve hesap verilebilirliği öngörüyordu.

Bunların bazılarını biz bir türlü kabul edemedik. İhale mevzuatını yüzlerce kez değiştirdik. Adil bir vergi düzeni tutturamadık. AB bu bakımdan önemliydi. Çünkü AB mevzuatının çok önemli bir kısmı insanlığın yüzlerce yıllık tecrübesi ile oluşmuş hükümleri ihtiva ediyordu. Artık bunlara evrensel kurallar olarak bakılabiliyordu. Şimdi bazıları ‘bu kuralların bir İslam ülkesinde uygulanması ne kadar doğru’ diye soracak, biliyorum. Bu sorularla çok karşılaştım. Evet, AB’deki kurallar manzumesinde Hıristiyan kültürünün etkileri olduğu sır değil. Ancak böyledir diye AB’ye toptan karşı çıkmak, işte mesela ihale mevzuatındaki değişikliklerden neşet eden yolsuzluklara da razı olmak demektir. Hayatın her şubesini kapsayan bir standartlar manzumesi oluşturmanın ne kadar önemli olduğu her gün daha çok belli oluyor.

Uluslararası Şeffaflık Örgütünün, aşağıdaki tabloda detaylarının görülebileceği 2021 Yolsuzluk Algıları Endeksi‘nde Türkiye 180 ülke arasında 96’ncı sırada yer aldı. 2013’ten bu yana 12 puan kaybetti ve sıralamada 43 basamak geriledi. Sonuçlar, Türkiye’nin son 10 yılda en çok puan kaybeden ülkeler arasında zirvede yer aldığını gösterdi. En büyük düşüş Türkiye’de yaşandı. Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile karşılaştırıldığında, 27 üye ülkeden de düşük puan alarak Bulgaristan’ın ardından sonuncu sıraya yerleşti. 38 OECD ülkesi arasında 37’nci sırada yer alan Türkiye, G20 ülkeleri arasında ise sondan üçüncü sırada bulunuyor. Detaylar şurada…

Görüldüğü gibi yolsuzlukların giderek arttığına dair bir algı var toplumumuzda. Böyle olmamalıydı. 2013’te 43’üncü sırada iken 2021’de 96’ncı sıraya geriliyoruz. Bu acı değil mi? Araştırma metodolojisine göre 0 puan en yüksek yolsuzluk algısına, 100 puan ise en düşük yolsuzluk algısına işaret etmektedir.

Yolsuzluk başkalarının hakkının gasp edilmesi demek ve bunu önlemek yönetimlere düşüyor. Önlenemiyorsa ahlaksızlık yayılıyor demektir. Yönetim içinde bu ahlaksızlığa yol verenler var demektir. 2014 yılındaydı galiba “Siyasi Etik ve Şeffaflık” yasa tasarısı Meclise geldi ama daha sonra başka bir irade görüşülmesini engelledi.

Şeffaflık Derneğinin Basın Bildirisinden şu satırları birlikte okuyalım: “Yolsuzluk Algı Endeksi’nde, Danimarka (88), Yeni Zelanda’nın (88), Finlandiya’nın (88) ardından ikinci sırayı 85 puanla Norveç, İsveç ve Singapur paylaşmaktadır. Endeksin son sıralarında ise Suriye (13), Somali (13) ve Güney Sudan (11) yer almıştır. / 2021 Yolsuzluk Algı Endeksi sonuçları, temel demokratik ilkelerin, hukuk devletinin ve medya özgürlüğünün yolsuzlukla mücadelenin vazgeçilmez unsurları olduğunu göstermektedir. Yolsuzluğun yaygınlaşmasını ve sıradanlaşmasını sağlayan cezasızlık uygulamaları sürmektedir.”

Mali Eylem Görev Gücü (FATF), 1989 yılında G-7 ülkeleri tarafından kara para aklamanın uluslararası alanda önlenmesi amacıyla OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) bünyesinde kurulmuş bir örgüt. 11 Eylül 2001 tarihinden sonra vizyonuna terörün finansmanı ile mücadeleyi de dahil eden FATF’nin toplam 39 üyesi bulunuyor. Türkiye, 24 Eylül 1991 tarihinde FATF’e üye olmuş. Örgüt, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu için, Türkiye’nin daha sıkı izlenmesi gerekir diyor. Sonra da Türkiye’nin gri listeye alındığını duyuruyor. Gri listeye alınan ülkeler, yabancı yatırım çekmekte zorluk yaşıyor. Gri liste aynı zamanda sıcak para olarak tabir edilen bir ülkeye giren portföy akışının azalmasına neden oluyor.

Burada bizim için bir utanç hikayesi yok mu? Bu hikâyenin içinde ahlaksızlık yok mu? Ahlaksızlık olmasa Türkiye niye kara para aklanan ülkeler içinde gözüksün. İnsan ister istemez gemileri hatırlıyor, Kıbrıs merkezli cinayetleri hatırlıyor.

Son SPK hadisesine Cumhurbaşkanlığından bir danışmanın adının karışması ne kadar üzücü. Başka söylentiler de var çeşitli kurumlardaki danışmanlara dair. Danışmanlar marifetiyle bazı şirketlere çöküldüğüne, zorla şirket bünyesine ortaklar sokulduğuna dair çok üzücü sesler çıkıyor.

Ben Türkiye’de azgınlaşan enflasyona, piyasalarda Türk Lirası’nın düştüğü acınası durumlara, rüşvet dedikodularına bakınca acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan danışmanlarını gözden geçirse mi diye düşünmeden edemiyorum.

Daha önce burada “İslam ülkeleri ne kadar İslamî” ve “Ekonomik İslamilik endeksi” başlıklı iki çalışmadan söz eden üç yazım çıktı. Son yazı şurada… Bu İslamîlik endeksleri her yıl yenileniyor. Sonuncusu 2021 yılını kapsıyor. Göz önüne alınan ülkeler sadece İslam ülkeleri değil. 2021 yılında 149 ülke mercek altına alınmış. Genel sıralamada Türkiye’nin yıllar itibariyle karnesi aşağıdaki tabloda. Fikir vermesi açısından bir iki noktayı yazmalıyız.

Göz önüne alınan ülkelerin İslami prensiplere ne derece sadık olduğu ekonomi, hukuk, yönetim, insan hakları ve siyasi haklar ile uluslararası ilişkiler bazında değerlendiriliyor. Kur’an ve hadis, araştırmacıların öncelikli kılavuzları olmuş, yani uyguladıkları kriterler Kur’an ve hadislerden elde edilmiş. 

Buradan elde edilecek basit sonuçlardan biri şudur: Bir ülke demokrasiye ve hukuka verdiği kıymet ölçüsünde İslami kriterlere yaklaşmaktadır. Yazarlar 113 ölçülebilir ekonomik İslami prensip etrafında yine yalnız İslam ülkelerini değil bütün ülkeleri teraziye çıkarmışlar. İslam ülkeleri açısından burada da durum iç açıcı değil. 

2021 yılında Genel İslamîlik Endeksinde Yeni Zelanda 9.02 puanla ilk sırada yer alıyor. Ekonomi sıralamasında Danimarka 9.05 puanla birinci. Hukuk ve Yönetim sıralamasında da Danimarka var ilk sırada, 9.71 puanla. İnsan hakları ve siyasi haklarda birincilik İsveç’te, 9.6 puanı var.

Türkiye’nin durumunu yukardaki tablodan izleyebiliyoruz. 2015’ten itibaren Genel İslamîlik endeksinde sürekli bir düşüş var. Bu, bizdeki pek çok hadise ile bir uyum gösteriyor. Dine ve dindarlara mesafeli duranların artışını gözlüyoruz. Deizmin, ateizmin yükselişine ne sebep oluyor acaba? 20 yıldır iktidarda olan Ak Parti’nin bu tablodan dersler çıkarması ve “acaba bir yerlerde yanlış mı yapıyoruz” diyebilmesi lazım. Bütün bunları ben ahlakla ilişkilendiriyorum. “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diyen bir Resulün takipçisi olduklarını söyleyenlere düşen budur.

AB ülkelerine bakın yukardaki tablolarda, acaba niçin oralarda yolsuzluk az da sürekli Allah, Peygamber, vatan, millet, beka naraları atanların ülkelerinde hırsızlıklar ve yolsuzluklar, insan haklarını ihlaller ayyuka çıkıyor?

GRECO kısa adı ile bilinen ve Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Grubu, aralarında Türkiye’nin de dahil olduğu 46 ülkeyi kapsayan, “Milletvekilleri, hâkim ve savcılarla ilgili yolsuzluğun önlenmesi” başlıklı dördüncü tur faaliyetlerinin de değerlendirildiği yıllık durum raporunu yayınladı ve çok ilginç bulgular açıkladı. Raporda, Türkiye’de milletvekilleri ile yargı mensupları arasında yolsuzluğun önlenmesi için Ankara’nın somut önlemler almadığı eleştirisi var. “Genel anlamda durumun tatmin edici olmadığı” belirtiliyor. Rapora göre Türkiye 2019’da GRECO tarafından yapılan 31 tavsiyenin 23’ünü yerine getirmedi, 6’sını kısmen yerine getirdi. Ancak 2 öneriyi tamamen uyguladı.

Medyadaki bir habere göre GRECO, başlı başına Türkiye’nin değerlendirildiği “Uyum” ve “Ara Uyum” başlıklı daha önceki raporlarında Türkiye’deki yapısal düzenlemelerin yargıç ve hakimlerin bağımsızlığına zarar verdiğine dikkati çekerek, bu düzenlemelerin yargıç ve hakimleri iktidar ile siyasete karşı bağımsız olma konumunda eskiye oranla daha sıkıntılı bir duruma soktuğu uyarısında bulunmuştu.

Bu raporlara itibar etmekte zorlananlar olduğu malum. Ama unutmayalım ki Türkiye ile iş yapmak isteyenlerin, yatırımcıların önüne bu raporlar konuyor. SPK ile ilgili ayyuka çıkan haberlere bir milletvekilinin de karışmış olması bu tavsiyelere uyulmayı bir zaruret haline getiriyor.

Öte yandan SPK etrafındaki yolsuzlukları haber yapmaya çekinen medyaya bakıp üzülüyoruz. Ne yapalım, görevi ihmalden soruşturma mı açalım. Görev ahlakı olmayınca ne desek boş…

Her şey dönüp dolaşıp ahlak meselesine geliyor.

İnsan üzülüyor, 20 yıl sonra oturup bu yolsuzlukları, rüşveti, yalanı, yozlaşmayı mı konuşacaktık biz?

mtekeli35@gmail.com

@mtekeli35

Join the discussion