Takım ruhu önemli mi? Hüseyin Kayahan’ın vedası…

Takım ruhu önemli mi? Hüseyin Kayahan’ın vedası…

Ülkemizde yapılan her adil seçim milletimizin feraset ve basiretine şahitlik etmiştir. Bunun örneklerini teker teker saymak yerine 1950, 1965, 1983, 2002 ve 2007 seçimlerini zikredebiliriz. Bu seçimler sonucunda ülkemiz doğru istikameti bulmuş ve kaos ortamından politik istikrarın hâkim olduğu bir atmosfere kavuşmuştur.

Şimdi 14 Mayıs 2023 seçimlerine giderken yine milletin hakemliğine baş vurmak ve Türkiye için tutulacak istikameti belirlemek önemlidir. Türkiye bu seçim eşiğinde önemli sorunlarla yüz yüzedir ve seçim sonuçlarına bu sorunların etkisi kaçınılmazdır.

Deprem atmosferinde gidiyoruz seçime. Benim Maraş depremiyle ilgili ilk yazım “Ateş düştüğü yeri yakıyor…” başlığıyla çıkmıştı. Seçim döneminde pek çoğumuzun gündeminde deprem birinci sıradaki yerini başka konulara bırakacak. Ancak depremle doğrudan ilişkisi olanlar yani ateşin düştüğü göğüsler depremde yaşadıklarını unutamayacaklar. Kimi depremin ilk günlerinde el atılamadığı için kaybettiklerine yanarken kimileri deprem sonrası yeni hayatının beklentilerinin peşine düşecek. Oy verme davranışlarını etkileyecek pek çok unsur var. Binlerce insan çadırlarda zorluklarla boğuşmaktan bitkin ve yorgun, çoğu kötümser, seçimde ne yapacağına karar vermeye çalışır halde olacak.

Devletin birinci görevi tebaasının mal ve can emniyetini sağlamak değil mi? İmar affına ancak binanın depreme mukavim olması şartıyla yol vermek varken başka kaygılarla imar afları çıkaran anlayışlar halkın mal ve can emniyetini umursamaz durumda değiller mi? Oy veren insanlar bunun hesabını yapmaz diyebilir miyiz? Kentsel dönüşümün hiçbir bahaneye sığınılmaksızın gerçekleştirilmiş olması gerekmiyor muydu?

Şimdi alelacele zemin etüdünü tam yapmadan yeni binalar için ihaleye çıkmak biraz endişeye sebep olmaz mı? Unutmayalım artçı depremler devam ediyor ve depreme sebep olan faylar hareket ederek yeni pozisyonlara geliyor. Bunlar etraflıca incelenmeden zemin hakkında karar vermek eksik gibi geliyor bana.

Muhtemel deprem bölgelerindeki insanların da bu can ve mal emniyetini gözeterek oy vermeleri beklenebilir. Yani sadece depreme maruz kalanlar değil deprem korkusunu yaşayanlar da oylarını benzer kaygılarla kullanabilirler.

Şimdiye kadar yönetimde bulunanların çok önemsemedikleri depreme dayanıklı yapılar meselesi göz ardı edilmemeli. Bu mesele önemsenmedi, işte ortada 50 bin kayıp var.  Bundan sonra yönetimde söz sahibi olmak isteyenlerin halka nasıl bir model sunup onları ikna edecekleri merak konularımdan birini oluşturuyor benim. Muğlak ifadelerle verilen sözler yerine çalışılmış bir model etrafındaki çözümler daha ikna edici olabilir.

Depremle beraber seçmenlerin önündeki bir başka konu ekonomi alanında yaşanan sıkıntılar olacak kaçınılmaz şekilde. Enflasyon özellikle sabit gelirlilerin canını yakıyor. Geçenlerde bir televizyon tartışmasında şahit oldum, hükümetin politikalarını ısrarla savunan birisi ücretlerin artırıldığından bahsediyor, karşısındakileri asgari ücret konuşulurken siz neler dediniz diye sorguluyordu. Asıl mesele ücretlerin artırılmasından önce enflasyona sebep olan faktörleri ortadan kaldırmak ve enflasyonu önleyici tedbirler almak. Bu bahiste en ufak bir bilgi birikimi olmayanların içinde maalesef liyakat sahibi olmadan pek çok yetkilerle donatılmış kişiler de var.

Türkiye’nin son 40-50 yılını meşgul eden önemli konuların başında Kürt sorunu geliyor. Kürt sorunu yok diyerek sorumluluktan kurtulmak mümkün değil. Ülkemizi hem maddi hem manevi olarak yıpratan bu meseleye dair çözümler üretemeyen anlayışların işi gerçekten zor olacak. Bu konuyu demokratik alanın genişletilmesiyle çözmekten yana olanlar öne çıkacak gibi duruyor. HDP içinde de klikler var. Ancak HDP’de demokratik çözüme yakın duranların teşvik edilmesi gerekir. Farklı anlayışlara yol verilmemesi için hem HDP içinden hem HDP dışından demokratik alanın insan hakları çerçevesinde büyütülmesinin bütün Türkiye için hayati önemde olduğu vurgulanmalıdır.

Bu seçim bir yerde takım ruhunu kuşanmışlarla her konuda tek yetkili bir başkanın yarışması şeklinde geçeceğe benziyor. Muhalefetin takım ruhuyla hareket edebilme kabiliyeti tam bir tartıya çıkmış değil. Meral Akşener’in kendince haklı sebeplerle altılı masaya yaşattığı kriz takım ruhu hakkında endişelere sebep olmadı diyemeyiz. Bu bakımdan Altılı Masanın bu konudaki zâfiyeti telafi için ülkenin belli başlı sorunları hakkında Ortak Politikalar Metni’ndekinden daha detaylı projelere ihtiyacı var. Öte yandan Tayyip Erdoğan’ın tek kişilik yönetim anlayışını seçmen önünde nasıl savunacağı merak konusu. Zira seçmen açıkça belli etmese de ortak aklın geri plana düşüşünün getirdiği sorunların farkında. Hükümetin her bakanı ve hatta her yetkilisi her söze “Cumhurbaşkanımızın talimatıyla…” diye başlıyor. Seçmen de ortaya çıkan her aksaklığın bu tek kişi talimatının aksamasına bağlı olduğuna hükmediyor. Sonuç, iyi yönetilmeyen bir Türkiye algısı…

Ak Parti’nin ilk iki dönemindeki başarı zaten bütünüyle takım ruhunun eseri değil miydi? O takımdan ve o takımın ortaya koyduğu anlayıştan niçin uzaklaştığını sorgulaması gerekiyor Ak Parti’nin.

Modern yönetim ilkeleri takım ruhu etrafında şekilleniyor. Elbette liderin önemi var ama lidere yol gösterecek mekanizmalar felç olmuşsa ortaya bir hiç çıkıyor. Hem lider önemli hem takım önemli.

Bu takım anlayışının CHP’ye oy vermekte zorlanacak muhafazakârlar için de bir nevi güvence oluşturacağı yönünde duyumlar alıyorum. Bunu Altılı Masayı oluşturan partiler daha çok konuşuyorlar. Takım içinde Karamollaoğlu, Babacan ve Davutoğlu varken endişeye mahal yok diyenlere her gün biraz daha fazla rast geliyorum

Cumhur ittifakında MHP’nin şiddet dili Ak Parti camiasında ciddi kaygılar uyandırmışa benziyor. Anayasa Mahkemesinin HDP’ye ilişkin son kararları ve davanın seçimden sonraya kalmasıyla Bahçeli’nin Kürt toplumunu rencide edici tutumu, muhafazakâr Kürtlerin, Babacan ve Davutoğlu’nun Kürtlere ilişkin özgürlükçü yaklaşımına doğru meyletmesine sebep oluyor. HDP’ye blokajın kaldırılması yönünde oy verenlerin kompozisyonuna bakınca Ak Parti’nin de blokajın devamında sakıncalar gördüğüne hükmedilebilir. HDP’nin kapatma davasında sözlü savunmasının 11 Nisan’a alınması da çok sayıda parti üyesi hakkında siyaset yasağı istenmesiyle ilgili olsa gerek. Zira Raportörler bu kadar çok ismi incelemek için epey vakit harcamak zorunda.

Seçimler için şimdi ittifaklar genişleyecek gibi. Ayrıca ittifak içerisinde ittifak görüşmeleri de söz konusu. Yani daha vakit var. Üstelik milletvekili listeleri üzerinde tartışmalar olacak.

 Haydi hayırlısı… Takım ruhu önemli…

Hüseyin Kayahan’ın vedası…

Hüseyin Kayahan, benim İzmir yıllarımın başlarında tanıdığım en halis insanlardan biriydi. Uzun süredir çektiği hastalıkla az boğuşmadı. Her türlü çareye baş vurdu. Yedi senelik mücadele içinde ümidini kaybetmedi. 12 Mart Pazar günü vefat etti. Birkaç ay önce konuşmuştuk, iyi geliyordu sesi. Tedavinin nasıl gittiğine dair sorularıma verdiği cevaplardan onun yaşama azmini süzmüştüm. Sonra ne oldu, detayını bilmiyorum, vefat haberini aldım.

Hüseyin Kayahan, İzmir’deki MTTB bünyesinde Fehmi Koru, Emin Kılavuz ve Sabri Tekir gibi arkadaşlarla çalışmalar yürüttü. Ben 1975 yılında dahil oldum bu gruba. Birlikte güzel anılarımız oldu.

Hüseyin daha sonra Akevler Grubunda çalıştı. Orada da birlikte olduk. Sorgulayan bir zihin yapısına sahipti. Mühendisi olmaktan gelen her meselenin evvelini ve ahirini anlama cehdi Hüseyin’de tam teşekkül halindeydi. Süleyman Karagülle ile yaptığı çalışmalarla Âdil Düzen teorisini en iyi kavrayanlardan biri olduğu su götürmez bir gerçek. Çeşitli konular hakkında yazdı da Hüseyin Kayahan. Onlardan biri şöyle. Ruh, nefs ve diğerleri. Size ilginç gelebilecek bir yazısını daha takdim edeyim. Bu yazı onun hangi meselelere kafa yorduğuna dair bir örnek oluşturuyor: Üstad Karagülle’ye açık arzımdır. Daha fazlası için akevler.org sitesinde bir Hüseyin Kayahan araması yapmak gerekiyor.

Sürekli bir arayış içindeydi Hüseyin Kayahan. Gün geldi Üstadı Süleyman Karagülle gibi O da Kırgızistan yollarına düştü. Orada yaptığı çalışmaları doğrusu ben detaylı olarak bilmiyorum. Ancak Kırgızistan maliyesinin yeni bir yapıya kavuşması için Karagülle ile bir proje üzerinde çalıştıklarından haberdardım.

İyi bir mühendisti. Sadece inşaattan değil makinalardan da anlıyordu. 1980’li yılların ortalarından itibaren Özdemir Çelik Döküm Fabrikası Faizsiz Ortaklık Sistemine göre çalıştırılırken aktif görev almıştı.  Bu fabrikada makinalarla nasıl iç içe olduğuna ben de şahitlik ettim. Bu merakı onu plastik ürünler üretmeye ve orijinal makinalar yapmaya sevk etti. Patent sahibiydi bu alanda. Hem meraklarını tatmin ediyor hem de geçim kaynağı olarak başka işler yapmaya gerek duymuyordu.

Akevler’de yapılan çalışmaların en istikrarlı müdavimlerinden biriydi. Sadece dinlemiyor ilginç sorularla seminerlerin verimli hale gelmesini sağlıyordu.

İnşaat Mühendisiydi, çok sonraları İlahiyat Fakültesine başlamıştı. Hazırlık sonrası iki sene kadar devam etti. Kur’an, usul, içtihat alanlarında ciddi zihinsel çabaları ve yazıları mevcut, bunlara akevler.org sitesi üzerinden ulaşmak mümkün.                                                

Allah rahmet eylesin… İyi bilirdik…

mtekeli35@gmail.com

@mtekeli35

Join the discussion