Bu mezarda bir garip var

Bu mezarda bir garip var

Bu köşede bundan önce çıkan iki yazıda Türkiye’de depremle baş edebilmek için yepyeni bir anlayışa ihtiyaç olduğunu söyledim. Mevcut anlayışla depremle baş edilemeyeceği ortaya çıkmıştı. Zira ne yeni binalar, yani 2000 yılından sonra inşa edilen binalar depreme mukavemet edebilmişti ne de eski yapılar. Üstelik depremin ilk günlerindeki dağınıklık kurtarılabilecek pek çok insanın ihmal ve aldırmazlık sonucu kaybına yol açmıştı. Bütün bu acı sonuçlara rağmen hiçbir yetkili ne istifa etmiş ne de özür dilemişti. İşte bütün bunları göz önüne alınca zihnimde bahis konusu yepyeni anlayışın detaylandırılması gerektiğine dair kıvılcımlar belirmeye başladı. Yeni bir anlayıştan murat ne idi? Nasıl olacaktı da Türkiye böyle bir anlayışa kavuşacak ve sorunlarını halletme yoluna girecekti?

Bu arada gözüme bir haber çarptı. Adıyaman’da Belediye binası yerle bir olurken hemen karşısındaki AB Projesi kapsamında inşa edilen biri ayaktaydı. Bir bakanlığa aitmiş bu dışı bütünüyle cam kaplı bina. Camları bile kırılmadan sapasağlam duruyor. Belli ki Avrupa Birliği ilkeleri çerçevesinde çok sıkı denetimden geçmişti bina inşaatın her safhasında. Binayı inşa edenlerle denetleyenler farklı kurumsal yapılardan geliyorlardı. Bizde müteahhitle bina denetimini yapanlar birbirleriyle organik bir ilişkiye sahiptirler. Çok örneği var. AB denetimli projelerde bu organik ilişkiye asla izin verilmez.

Ben de bir AB projesinde görev yaptım. Konunun inşaatla bir ilgisi yoktu ama neticede başında bulunduğum projede milyon euroyu geçen bir para harcandı. Parlamentolararası Değişim Diyalog Projesinde harcamaların her aşamada nasıl sıkı bir denetime tabi tutulduğunu yakından biliyorum.

Sözü fazla uzatmayayım. Denetim eskilerin dilinde murakabe olarak geçer. Sanki bu kelimedeki anlam ağırlığı denetim kelimesinden daha fazla. Bir iç murakabeye sahip olmadan herhangi bir denetim görevinin hakkıyla yapılamayacağı şeklinde bir kanaat var bende. Bu iç murakabe kiminde Allah aşkı olarak tecelli eder kiminde etik değerler olarak. İkisi de yoksa denetim göstermelik kalmaya mahkumdur.

Helallik istemekle çok önemli bir zaaf, depremin hemen sonrasındaki acil müdahale yetersizliği gözlerden uzak tutulamaz. Kimsenin kötü niyetli olmadığını biliyoruz. Fakat bu işte ihmal yoktur diyemeyiz, boş vermişlik yoktur diyemeyiz, iş bilmemezlik yani liyakat noksanlığı yoktur diyemeyiz, adam kayırma yoktur diyemeyiz. Sonunda bu zaaftan mesul kurumun ne iç denetime ne de dış ve bağımsız denetime sahip olduğunu görürüz.

Modüler yapı diye bir kavram var. Ayrıca küçük güzeldir kavramını da bununla beraber mütalaa ederiz. Her birim kendi içinde bağımsız ama toplu görünümde bir büyük bütünsel yapı hasıl eder bu modüler birimler. Bütün modüler yapıların bağımsızlığını yok ederek hepsini tek elden yönetmeye kalkınca ortama kaos yani karmaşa hâkim oluyor. Bütün alt birimler en tepeden talimat bekliyor. Gecikme kaçınılmaz oluyor dolayısıyla. Hiç kimse inisiyatif kullanamıyor.

Girişte sözünü ettiğim yepyeni bir anlayış için AB’nin bir imkân sunduğu açık değil mi? Bu konuda sayılabilecek daha pek çok gerekçe var. Demokrasi aslında sürekli bir denetim ve kontrol mekanizması kurmayı da âmirdir ve bunun çok iyi bir örneği olarak duruyor AB önümüzde.

İslam dünyası hayatın her alanını düzenleyen müşahhas kurallar koyamıyor ortaya. Sadece her şeyin İslam içerisinde mevcut olduğunu söylemekle yetiniyor. Kurtuluş İslamda en bilinen sloganlardan biri. Hem böyle söyleyip hem de bu iddiayı somut bir örneğe çevirme cehdi yok slogana sahip çıkanlar arasında. Dolayısıyla merkezi ve yerel yönetim, hukuk, murakabe ve hesap verebilirlik ve benzeri pek çok alan açık ve anlaşılır kurallara bağlanmış olmuyor.

Demokratik bir yönetime sahip olduğunu iddia eden pek çok ülke var. Ama gerçek demokrasi öyle kolayına elde edilmiyor.

Benim AB söylemim tamamen kural ve kaideler sebebiyledir.

Bu hususlar rasyonel tarafımı yansıtıyor biraz. Türkiye’nin geçmiş yirmi – yirmi beş yıllık dönemine ve geldiğimiz noktaya bakarak karar vermek gerekiyor. Varsa bir fikriniz bunu yaygınlaştırmak için önce özgürlük gerekiyor. Türkiye gittikçe bu noktadan uzaklaşıyor. Tam demokrasiden hibrit demokrasiye doğru yol alıyoruz hızla. Demokrasi ile otoriter anlayışın karışımı.

Rasyonel tarafım beni de zaman zaman çok rahatsız ediyor. Bu konular üzerinde düşünmek üzüyor insanı. Ama ne yaparsınız ki bunlarsız olmuyor.

Rasyonel tarafımdan kurtulmak zor olsa da sürprizler de olmuyor değil hayatta.

Depremin sanırım ilk on beş günü TRT Müzik daha çok tasavvuf müziğimizden örneklere yer verdi. Bana iyi geldi. Deprem görüntülerini ve birkaç bilim adamının görüşlerini yansıtan yayınlar hariç hiçbir yorumcuya kulak veremedim. Ne kulak vermesi, çok rahatsız ediciydi bu tavırlar. İfratla tefrit bir aradaydı.

Sonraki günlerden birinde yine TRT Müzik kanalına baktığımda yayının eski haline döndüğünü gördüm. Fakat yine de tatlı bir ezgi vardı yayında. Kulak verdim “Bu mezarda bir garip var” diye sesleniyorlardı iki aşık. Âşık Mahzuni Şerif’in türküsü. Daha sonra defalarca dinledim. “Toprak olmuş umutları” diye sesleniyorlardı garipler için. Ne kadar garip idi onlar.

Siz bakmayın benim rasyonel takıntılarıma. Deprem bölgesinde gördüğünüz her mezar gariplerle dolu. İlk günlerin toprak altında kurtarılmayı bekleyen ama koordinasyon kaosu sebebiyle ilk kırk sekiz saatte el atılamayan garipleri…Vaktinde tedbir alınmayan binaların garipleri. Sanki halledilemezmiş gibi kentsel dönüşümün suçunu başkalarına yıkan aciz yöneticilerin kurbanı garipler. Garipler, ah garipler…

Yunus ne diyordu: “Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/ Şöyle garip bencileyin…” Yunus asırlar öncesinden üç gün sonra duyanları teşhis ediyor. Öyle helallikten falan da bahsetmiyor. Ne de olsa nezaket sahibi Bizim Yunus…  

“Bu mezarda bir garip var” diyordu ya âşıklar. Dinlerken hüzne bulanıyorsunuz. Dinleyin görün isterseniz. Sözlerini almazsam buraya, garipler bana sitem edebilir. Her ne kadar ben sitemi hak ediyorsam da…

Hızlı hızlı giden yolcu
Bu mezarda bir garip var
Bak taşına acı acı
Bu mezarda bir garip var

Kurumuş yeşil otları
Toprak olmuş umutları
Gökte mazi bulutları
Bu mezarda bir garip var

İzi bile yok dünyada
Onu aramak beyhude
Ne gezersin bulutları
Bu mezarda bir garip var

Gökler yüksek toprak derin
Rüzgâr eser serin serin
Senin olsun çiçeklerin
Bu mezarda bir garip var

Etrafı ağaç dizili
Vücudu toprak sızılı
Taşı Mahzuni yazılı
Bu mezarda bir garip var

mtekeli35@gmail.com@mtekeli35

Join the discussion